Hikayemiz, 1991 yılında, Kaz Dağları Akçay Kızılkeçili Köyü'nde başlıyor...
Yaş 33, rahmetli kayınpederim Mutlu Akü fabrikasından emekli olup, emeklilik ikramiyesi ile Akçay’dan bir daire almış. O zamanlar bir memur emekli ikramiyesi ile ev, araba alabiliyordu. Akçay şimdiki kadar kalabalık değildi. Sokak kaldırımlarının yerinde Kazdağlarından gelen sular akıyor, o sularda kazlar, ördekler yüzüyordu. Edremit Körfezine kayınpederimin aldığı o ev sayesinde gelip gitmeye başladık. Gelip gittikçe havasını, denizini, el değmemiş doğasını sevdik, hayran kaldık, daha sık gelmeye başladık. Gel zaman git zaman, hep denize git eve gel olmaz, biraz da arkalarda neler var diye merak etmeye başladık. Dediler ki, arkalar hep zeytinliktir, bu zeytinin meyvesi çok ama çok faydalıdır. 13 yaşına kadar Kayseri’nin Karaözü köyünde(o zamanlar Sivas’a bağlıydı) bağın bahçenin içinde büyümüşüm. Görkemli Kaz Dağları, yaz kış yemyeşil zeytinlikler, gürül gürül akan buz gibi dereler, denizden fışkıran Sarı Kız. Yörenin daha nice güzellikleri sarıp sarmaladı, içine çekti, büyüledi sanki.
Kızılkeçili Köyü'nde İlk Zeytinlik
Yaptığımız küçük bir tasarrufla Akçay’ın hemen üstünde Kızılkeçili köyünden 3.000.m2 bir zeytinlik aldık. O tarihlerde zeytinlikler çok ucuzdu. Her sene o küçük bahçemizdeki zeytinleri toplatıp sıktırarak zeytinyağını tüketmeye, fazla çıkmışsa eşe dosta hediye etmeye başladık. Hasılı, zaman bize zeytin ve zeytinyağının değerini, sağlık için ne anlam ifade ettiğini günden güne öğretmeye başladı. Zeytin, zeytinyağı bir bebek gibi bakım, ilgi, ihtimam, sabır isteyen, ihmali affetmeyen bir işti. Gözünüz kulağınız hep üzerinde olmalıydı. Tabii bu arada yıllar geçiyor, Akçay kalabalıklaşıyor, yavaş yavaş Kızılkeçili’yle birleşiyor, zeytinlikler apartman tarlalarına dönüşüyordu.
Yıl Olmuş 2007...
Toplumda yavaş yavaş tarımın, sağlıklı beslenmenin önemi daha çok anlaşılıyor, farkındalık artıyor, tüketici bilinçleniyordu. E bizim de yaşımız ilerliyor, bu gidişle İstanbul’da yaşanmaz diye düşünmeye başlıyoruz. İşte tam da bu nedenlerle; zeytin işine daha fazla sarılalım, gelecek tarımda şiarıyla yola koyulduk. Kendimize yer edinmek için Körfezi dolaşırken birileri; az ileride Kocadağ köyü vardır, oraya bir bakın isterseniz, manzarası güzel, havası püfür püfür, insanı da son derece misafirperverdir. Sırtını Madra Dağına vermiş, Edremit ovasına tepeden bakan, Körfezin tamamını neredeyse ayaklarının altına almış, İstiklal Savaşı Gazimiz Kocaseyid’in memleketi Havran’ın Kocadağ Köyü. İşte bugünkü markamıza hem hayat, hem de isim veren Kocadağ köyü. Peki diyeceksiniz ki, tamam Kocadağ’ı anladık, ama Ekin nereden geliyor? Başta da söylediğim gibi, topraktan geldik, ne üretmek istersek isteyelim, önce ekmemiz gerektiğini çocuk yaşta, ellerimizle ekerek öğrendik. İşte bu yüzden, benim için “Ekin” demek, üretmek demektir, gelecek demektir, bereket demektir, paylaşmak demektir ve en önemlisi bizden sonraki kuşaklara, daha yaşanılır, daha güzel bir dünya bırakmak demektir. Eğer bir gün yolunuz düşer, bahçelerimizi görmek, zeytinlerimizden, yağlarımızdan tatmak, fabrikamızı, insanımızı tanımak isterseniz, Ekin Kocadağ’dayız.
Faris Kılıç
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.
Sizlere en iyi alışveriş deneyimini sunabilmek adına sitemizde çerezler(cookies) kullanmaktayız. Detaylı bilgi için KVKK sözleşmesini inceleyebilirsiniz.